Hem  Okur Hem Yazar| Okuma Günlükleri I: Bir Kuştan Öbürüne

Harika bir kitap okuyorum. Anne Lamott’un Bir Kuştan Öbürüne: Hayat ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler adlı eseri. Akıcı bir dili ve samimi bir üslûbu var. Bu yüzden klasik kişisel gelişim kitaplarından farklı bir konumda bana kalırsa. Yaşama dair beylik laflar yok. Yazmaya teşvik etmek için “Haydi kalk ve masanın başına geç!” minvalinde klişe öğütler yok. Bizzat yazarın kendi yaşamından ve yazma deneyimlerinden pay çıkardıkları var.

Ben de bu kitabı okurken her zamankinden farklı olarak, acizane yaptığım bi’okur değerlendirmelerinin dışına çıkmaya ve okuduklarımı, okuduklarımdan bana kalanları tazesiyle yazıya dökmeye karar verdim. Kitabı öylece okuyup geçmek istemiyorum. Okumak, okuduklarımı sindirmek ve mümkünse uygulamak niyetindeyim.

İlk bölüm yazıya başlamakla ilgili. Çoğu zaman nereden başlayacağımızı bilemediğimizden masa başında, bilgisayar karşında yahut kalem, kağıdımızla baş başa tek kelime yazmadan geçirdiğimiz saatler olmuştur. Hatta kimi zaman bu çaresizliğe yakalanacağımızı bildiğimizden kalemi elimize almayız bile. Yazmaya uzunca bir süre ara verdiğim için bu duruma çok aşinayım. Yazmak; macera dolu bir seyahata çıkmak gibi. Kimi zaman haritan sağlamdır, hedefin bellidir, hava açıktır, sen hazırsındır. Bazense, sen içinde seyahata çıkmak için dayanılmaz bir istek de duysan elindeki silik harita ve sisli hava alıkoyar seni yolundan. Yazmaya nereden başlayacağını bilmek sağlam bir haritaya sahip olmaktır. Sonrasında senin gemide ayyaş bir kaptan olup, kafanın estiği bir başka maceraya yelken açman olasıdır. İlk baştaki hedefe varmasan da-ki çoğu zaman varamazsın- harita sana yeni bir serüven için emniyet verir.

Anne Lamott hepimizin beyninde yankılanan “Nereden başlayacağım?” sorusunu “Çocukluğundan.” diye cevaplıyor ve Flannery O’Connor’un şu sözlerini ekliyor, “Çocukluğunu sağ salim atlatan herkesin geri kalan hayatı boyunca yazmaya yetecek kadar materyali vardır.” Çocukken oynadığınız oyunlar, arkadaşlarınız kimdi, en çok kiminle oynamayı severdiniz, annenizin yemek yaparken kavurduğu soğanın kokusu bütün evi sardığında ne hissederdiniz, hatırladığınız ilk bayramlığınız, ilk bayramınız… Okul hayatı da pekala sınırsız yazma materyali sunabilir size. Bilhassa okula başladığınız ilk gün. Öğretmeninizi gördüğünüz o ilk an, ilk sıra arkadaşınız… Her zaman bu anılar dalgasız bir deniz gibi berrak olmayacaktır. Ancak kendinizi hatırlamaya zorladığınızda kıyıda köşede kalmış hatıralar size tarifsiz bir heyecan yaşatır. Her zaman bu anıların sizi gülümsetmesini ve mutlu etmesini de beklememelisiniz. Kasvetli ve travmatik bir çocukluk da geçirmiş olabilirsiniz. Bu sefer ilk bayramlığınızı değil de bayramda tüm arkadaşlarınız yeni kıyafetlerini giyerken size bayramlık alınmadığında duyduğunuz hayal kırıklığını yazın. İlkokulda elde ettiğiniz ilk başarıyı değil de dış görünüşünüz yüzünden arkadaşlarınız sizinle alay ettiğinde duyduğunuz öfkeyi ve üzüntüyü yazın. Hatta travmatik bir çocukluk, yazmak için çok daha fazla kaynak barındırır. Yazdıkça hem hatırlamak istemediğiniz, üstünü bir çarşafla kapattığınız anılar gün yüzüne çıkacak ve kalbinize ferahlık verecek hem de kalemi elinize aldığınızda ilham perinizin keyfini beklemek zorunda kalmayacaksınız.

O halde, ilk bölümün ödevi çocukluğumuzu yazmak olsun. Keyifli okumalar ve yazmalar.

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın